Yükleniyor...

Yazılarım

I-DEDE
Sabah kalkıyorum, İphone’un alarmı beni uyandırıyor. Yatağımızın yanında gece e-kitabımı okurken açık unuttuğum İpad’imin sırtıma batması ile irkiliyorum. Whatsap’dan içeride yatan kızıma

“Uyan artık okul için hazırlanman lazım” mesajı gönderiyorum.

Facebook’u açıp durum bölümüne

“Herkese günaydınlar…” yazıyorum, sonra da yanına iki tane gülen surat ekliyorum.

Peki twitter takipçilerim öksüz mü kalsın?

“Herkese mrb, can cana, yan yana olacağınız bir gün dilerim” yazıyorum. (Uzun uzun merhaba yazarak 140 kelimelik hakkımı bitirmemek için mrb kısaltması çok işime yarıyor. .)

Bugün ne giyebileceğimi seçebilmek için İphone hava tahminine bakıyorum. “Hmmm bugün parçalı bulutlu ve mevzi yağış yazıyor” üstüme yazılana uygun bir kıyafet geçiriyorum.

Evden çıkıyorum, arabaya binmeden kenarda duran ağacın görüntüsü çok hoş geliyor. Fotografını çekip instagrama yüklüyorum.Kaç tane like almış diye 10 saniyede bir kontrol ediyorum.

Arabama biniyorum ve iphone’um çalıyor. Sabah birbirimize sevgi sözleri söylememiş olduğumuzu “Reminder notes”dan gören eşimin “I Love U”mesajı geliyor.

İşe gelip İpad”imdeki “To Do list”ime göz atıyorum.

İşte olduğumu insanların bilmesi için Foursquare’de check-in yapıyorum.

Hiç yabancı gelmedi değil mi bu yazdıklarım. Bir çoğumuzun yaşam şekli artık bu minval üzere…

Her anımızda, her yanımızda, her alanımızda tekno, tekno…

“I, I , I , I aman”

Biraz konuşmak, biraz sohbet, biraz dokunuş ister bu gönül.

Saatin alarmıyla uyanmak, balkona çıkıp havayı tahmin etmek, hatta yollarda kaybolmak (Artık navigasyon cihazlarıyla o bile mümkün değil. Mekanik bir ses sizi yanlış yola girmeyin diye sürekli uyarıyor.)

Bayram ziyaretleri, gözünün içine bakarak söylenen sevgi sözleri, doğum gününde içten bir sarılış, belki biraz mahremiyet, kimselerin ulaşamadığı sadece bana ait özel anlar.

Bu dediklerim artık bir ütopya biliyorum.

Çocukluğumun o doğayla temas ederek oynanan çelik çomakları, uzun eşekleri, zarı elinde sallayarak gelen şeşibeşleri özledim.

Uçurtmamın mavi gökyüzünde nazlı bir gelin gibi salınışını izlemeyi, saklambaç oynayıp ağaçların arasında kaybolmayı, en çok da gerçek hayatı özledim.

Çocuğumun elinden düşmeyen İ-pod,pad,phone yerine kırmızı uçurtmasının ipi olmasının hayali bile bana sabah sabah hoşgeldi.

Nereden çıktı tüm bunlar diyeceksiniz belki de.

Tüm bunlar, hatırlamaya çalıştığım bir türkünün sözlerini yazarken zihnime üşüştü.

“Ne güzelsin I kız, bir tanemsin I kız” olarak yazmışım elimdeki notepad’ime

Sonra da bunun doğurduğu düşünceler silsilesi zihnimde bir lamba yaktı.

Ardından biraz muziplikler doluştu aklıma. Kızımın daha çok ilgisini çekmek için ismimi I-Baba olarak, hiç sevmediği yemekleri I-Pırasa olarak değiştirsem mi?

Çok ciddi bir önerim var dostlar dinleyin.

Artık çocukluğumuzun masal kahramanının adını değiştiriyorum. Aydede yazmayı yasaklıyorum. Yeni hali karşınızda.

“I-DEDE”



NOT: Bu yazıyı size Macbook air’imle yazarken Iphone’umdan o şarkıyı dinliyorum.

Sevgiyle kalın

Erkan Sarıyıldız