5 Mayıs günü bir sosyal sorumluluk projesi olan “Kadın Olmak” adlı sempozyumda
konuşmacıydım. Muhteşem paylaşımlar, keyifli sohbetler arasında geçen sempozyum
ardından heyecanla ayrıldıktan sonra içimde anlam veremediğim garip bir burukluk
farkettim.
Halbuki herşey çok güzeldi, organizasyon muhteşemdi, katılımcılar kendi
alanlarında en iyilerdi, fakat birşeyler bende bu duyguyu ortaya çıkarmıştı.
Sonra düşündüm taşındım ve anladım ki bu kadar süre insan ile uğraşan bir profesyonel
olarak bile kadın dokusunu hala tam olarak anlayamıyormuşum.
Diyeceksiniz ki “Kim kadını tam olarak anlamış ki sen anlayacaksın?”
Tamam doğru, gerçekten 2×2=4 olarak hayata bakan düz mantık bir erkek zihninin, 2×2= ????? olan bir kadın zihnini tam olarak anlaması mümkün değil.
Ama şunu bilin ki aynı şey iki taraf için de geçerli.
İki cins olarak birbirimizi yeterince tanımıyoruz.
Hatta tanımadığımız yetmiyormuş gibi bunun için çabalamıyoruz bile. Herkes bir önceki kuşaktan kendisine örnek aldığı kişinin davranış modelleri içinde debelenip duruyor. Belki bu örnek alma olayı
50 sene öcesinde tutan bir taktikken, artık tamamen yanlışa götürüyor. Bizler anne
babalarımızın dönemlerinden tamamen farklı bir çağda yaşam mücadelesi veriyoruz
ve bunu unutmamalıyız. Eski kadın, eski erkek ya da toptan söylersem eski
insan modeli artık işlemiyor bu devirde. Aile kuralları reforme edilmek zorunda artık.
İş bölümü, sorumluluk paylaşımı, cinsellik hatta çocuğun karşısında durduğumuz yer
bile tekrar sorgulanmak zorunda.
“Ne gereği var, böyle gelmiş, böyle gider” demenin,
“Eski köye yeni adet getirmenin anlamı yok” sözlerinin yeri değil.
O, evde oturan, cepte keklik gördüğümüz, her zaman her an fedakarlık beklediğimiz, bir
koltukta iki değil on karpuz taşımaya zorladığımız ana modeli, kadın modeli değişti.
Gerçekten değişen dünya düzeninde zaten değişmeliydi, o da başka bir mesele.
Artık kadınlarımız evlerinden çıkmaya, sadece evde değil toplumun toplam üretimine
erkeklerle eş katkılarda bulunmaya başladılar.
Doğanın onlara bahşettiği yaratım ayrıcalığını sadece çocuk doğurarak değil, başka muhteşemlikler için kullanmaya başladılar.
Kadınlıklarını, kadın olmanın ne demek olduğunu başları
dik bir şekilde yeniden tanımlıyorlar.
Kadınlar senelerdir sakladıkları, toplumun en büyük tabusu olan cinselliklerini sorguluyorlar.
Kısacası KADIN OLMAK kitabı yeniden yazılıyor.
İşte bize, biz erkeklere düşen ise bu kitabın yazılmasını şüpheyle
seyreden bir seyirci olacağımıza, bir kaç satır da olsa katkımızın olması
için uğraşmak. Biliyorum babadan gördüğümüz örneklerle büyümüş bir ara kuşak
olarak yeni kadın modelinin gözler önünde değişen yapısına adapte olmak biraz zor
geliyor. İçimizde kodlanmış ataerkil modelden, eşitlikçi modele geçiş ilk başlarda
zorlayacak gibi gelse de aslında insanlığın bir ileri seviyeye geçişi için olmazsa
olmaz olduğunu göreceksiniz.Bizler yeni düzenin baş mimarlarıyız.
Bizim yetiştirdiğimiz kuşak ise ilk temsilcileri olacak.
Bizlere çok büyük bir görev düşüyor.
Herkes lütfen elini taşın altına koysun ve değişimi başlatalım.
Sevgilerimle
Erkan Sarıyıldız
konuşmacıydım. Muhteşem paylaşımlar, keyifli sohbetler arasında geçen sempozyum
ardından heyecanla ayrıldıktan sonra içimde anlam veremediğim garip bir burukluk
farkettim.
Halbuki herşey çok güzeldi, organizasyon muhteşemdi, katılımcılar kendi
alanlarında en iyilerdi, fakat birşeyler bende bu duyguyu ortaya çıkarmıştı.
Sonra düşündüm taşındım ve anladım ki bu kadar süre insan ile uğraşan bir profesyonel
olarak bile kadın dokusunu hala tam olarak anlayamıyormuşum.
Diyeceksiniz ki “Kim kadını tam olarak anlamış ki sen anlayacaksın?”
Tamam doğru, gerçekten 2×2=4 olarak hayata bakan düz mantık bir erkek zihninin, 2×2= ????? olan bir kadın zihnini tam olarak anlaması mümkün değil.
Ama şunu bilin ki aynı şey iki taraf için de geçerli.
İki cins olarak birbirimizi yeterince tanımıyoruz.
Hatta tanımadığımız yetmiyormuş gibi bunun için çabalamıyoruz bile. Herkes bir önceki kuşaktan kendisine örnek aldığı kişinin davranış modelleri içinde debelenip duruyor. Belki bu örnek alma olayı
50 sene öcesinde tutan bir taktikken, artık tamamen yanlışa götürüyor. Bizler anne
babalarımızın dönemlerinden tamamen farklı bir çağda yaşam mücadelesi veriyoruz
ve bunu unutmamalıyız. Eski kadın, eski erkek ya da toptan söylersem eski
insan modeli artık işlemiyor bu devirde. Aile kuralları reforme edilmek zorunda artık.
İş bölümü, sorumluluk paylaşımı, cinsellik hatta çocuğun karşısında durduğumuz yer
bile tekrar sorgulanmak zorunda.
“Ne gereği var, böyle gelmiş, böyle gider” demenin,
“Eski köye yeni adet getirmenin anlamı yok” sözlerinin yeri değil.
O, evde oturan, cepte keklik gördüğümüz, her zaman her an fedakarlık beklediğimiz, bir
koltukta iki değil on karpuz taşımaya zorladığımız ana modeli, kadın modeli değişti.
Gerçekten değişen dünya düzeninde zaten değişmeliydi, o da başka bir mesele.
Artık kadınlarımız evlerinden çıkmaya, sadece evde değil toplumun toplam üretimine
erkeklerle eş katkılarda bulunmaya başladılar.
Doğanın onlara bahşettiği yaratım ayrıcalığını sadece çocuk doğurarak değil, başka muhteşemlikler için kullanmaya başladılar.
Kadınlıklarını, kadın olmanın ne demek olduğunu başları
dik bir şekilde yeniden tanımlıyorlar.
Kadınlar senelerdir sakladıkları, toplumun en büyük tabusu olan cinselliklerini sorguluyorlar.
Kısacası KADIN OLMAK kitabı yeniden yazılıyor.
İşte bize, biz erkeklere düşen ise bu kitabın yazılmasını şüpheyle
seyreden bir seyirci olacağımıza, bir kaç satır da olsa katkımızın olması
için uğraşmak. Biliyorum babadan gördüğümüz örneklerle büyümüş bir ara kuşak
olarak yeni kadın modelinin gözler önünde değişen yapısına adapte olmak biraz zor
geliyor. İçimizde kodlanmış ataerkil modelden, eşitlikçi modele geçiş ilk başlarda
zorlayacak gibi gelse de aslında insanlığın bir ileri seviyeye geçişi için olmazsa
olmaz olduğunu göreceksiniz.Bizler yeni düzenin baş mimarlarıyız.
Bizim yetiştirdiğimiz kuşak ise ilk temsilcileri olacak.
Bizlere çok büyük bir görev düşüyor.
Herkes lütfen elini taşın altına koysun ve değişimi başlatalım.
Sevgilerimle
Erkan Sarıyıldız